Kısacık hayatımızın anlamını çözemeye çalıştıkça kaybolduğumuz yaşam parametrelerimizin içinde ne olduğunu anlayamadığımız olayların birden bire karşımıza çıkmasının "Mucize" diye adlandırılmasının arkasındaki gizemi çözmemiz mümkün değil. Olmayacağını ve asla olması mümkün olmayacak olayların tanrısal bir şekilde gerçekleşmesi halinde hayretler içinde kalıyoruz. Ümit ve umut her zaman vardır diye geçiştirdiğimiz beklentilerimizin bir anda oluşmasının arkasında saklı olan nedir? Bunu çözmemiz veya sırrına ermemiz için ne kadar çalışma yaparsak yapalım asla sonuca ulaşamayacağız.
Tahmin bile edemeyeceğimiz bir mekanizma bize yardım etmek için çalışıyor ve bizim bunu anlamamız için olağanüstü olayların karşımıza çıkması gerekiyor.
"BU KADARI DA FAZLA"
Hollywood filmlerine olan hayranlığımızı yadsıyamayız. Öyle senaryolarla karşımıza çıkıyorlar ki, imkansız dediğimiz serüvenleri izledikten sonra filmin sonunda ağzımız bir karış havada ve şaşırmış bir durumda "Yok canım bu kadarı da fazla" dediğimiz sahnelerin etkisinde, iyi ki normal bir hayatımız var diyebiliyoruz. Evet! birçoğumuzun ortak görüşüdür, uç noktalardaki yaşam kesitleri sadece filmlerde izlenir. Hayal kurmanın zenginliği bize değişik ilhamlarla bir şekil de sunulur, fakat gerçek dünyada yaşanılması çok zor bir olgudur. Son günlerde yaşadığımız hiçbir olaya aklı selim diyemeyeceğiz hatta kabul etmemizin çok zor ve imkansız diye tanımlayacağımız hayatımızı sıfırlayan dramın tam ortasındayız.
Hepimiz ağzında aynı cümle 'İnanamıyorum, yok böyle bir şey' Son yüzyılın kara günlerindeyiz. Her kafadan bir ses çıkıyor. Depremlerin oluşumu çözümü ve tedavisi imkansız bir durum. Doğaya karşı gelmemiz mümkün değil. Biz insanoğlu hayatın her durumunda kendimizi güçlü zannederek, egomuzu şişirerek yaşıyoruz. Her şey sanki bir sinema filmi.
Mutlu hikayelerin arasına serpiştirdiğimiz olumsuzlukları bile drama haline getirmeyi çok iyi başarıyoruz. Küçük dertlerimizi büyütürken süsleme sanatımızı kullanıyor, kendi yazdığımız hikayelerin baş kahramanı oluyoruz. Oysa doğa, bize biçtiği rollerle karşımıza çıkıyor ve istemediğimiz sonlarda kendimizi buluyoruz.
Hayat bir mucize. Her an her şey olabiliyor.
Ümit ve umut yan yana yürüyor. Zor günlerden geçiyoruz. Öyle böyle değil, müthiş bir kaosun içindeyiz. Hayatın neresindeyiz anlamak çok zor. Sanki algılayamadığımız sanal film karesinde kendimizi izliyoruz.
Uyanacağız, bu kabus bitti diye sadakalar dağıtacağız. Böyle bir rüya görmemek üzere uyumaya bile korkacağımız günlerin tam ortasındayız.
DUALARIMIZ EKSİLMİYOR
Güney Anadolu'muzda yangın var.
Herkes yüreğinin bir yarısını kaybetmiş durumda.
'Ah'lar ve 'vah'lar içinde son yüzyılın afatı. En sevdiklerimizin yokluklarıyla sınanıyoruz. Tabii ki, hayatın mucizeleri de bitmiyor. Bir bakıyorsunuz enkazın altından saatler sonra minicik bir bebek, yaşlı bir teyze, ölmüş sahibinin başında bekleyen bir köpek, kendisini kurtaran kişinin yanından ayrılmayan bir kedi ile karşılaşıyoruz. Hep mucize vardır diye dualarımız eksilmiyor.
Tüm acılarımıza rağmen hayat devam ediyor. Yaralı kalplerimizin acısını unutmak mümkün değil. Yaşam bıraktığımız yerden devam ederken bir gün hepimiz sonsuz yolculukta sıramızı bekleyerek yaşadığımızı biliyoruz. Söyleyecek çok şey var fakat kelimelerin ve tesellilerin tükendiği yerdeyiz.
Hayatın bir gül bahçesi olmadığını bir kez daha gördük. Şimdi tüm TV'lerde tartışmalar ve depremin bilançosu anlatılıyor, yazılıp çiziliyor. Olan olmuş, giden gitmiş. Yaşam, şarkı mısralarında kalmış. Kaybettiklerimizi kalbimizdeki notalarla uğurlayalım... Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak... Tüm dualarımız insanlık için.
