Etimolojik yolculuğumuza zaman zaman devam ediyoruz. Yani sözcükler ve onların tarihi yolculuklarına...
Bluetooth Bluetooth, sabit veya taşınabilir cihazlar arasında kısa mesafelerde veri aktarımı yapmaya veya kişisel alan ağları kurmaya yarayan kablosuz bağlantı standardı. Bluetooth ismi Danimarka Kralı I. Harald'ın lakabı olan mavi dişten gelmektedir. Zira bu teknolojinin cihazları Harald Bluetooth'un Danimarka kabilelerini tek bir krallıkta birleştirdiği gibi birleştireceği benzetmesine dayanıyordu. Nitekim Bluetooth logosu da, Birinci Harald'ın isim ve lakabının baş harflerinin runik yazılışının bir birleşimi. Kral Harald'ın iyi bir diş hekimine ihtiyacı var mıymış, onu bilemiyorum.
Burjuva "Kale'nin beedenleerii, yaar yaar yar yandım" türküsünü söylemeyi biliriz de burjuva sözü ile kalenin ilişkisini bilmeyiz. Malum, ülkede artık krallık, prenslik olmadığına, üstelik Cumhuriyetin evlatları arasında 'paşa dedesinden bahsedenler haricinde 'aileden soylu unvanına sahip' kimse kalmadığına göre asil olduğunu düşünen bireyi hafifçe aşağılama maksadıyla dudağının kenarıyla telaffuz edilen 'seni küçük burjuva' nidasının kökenini masaya yatırabiliriz. Burjuva, Fransızca "bourgeois" (şehirli, orta sınıf mensubu) sözcüğünden alınmadır.
"Bourg" (Burç) yani kale, surlarla çevrili kent sözcüğünden türetilmiştir.

Bu sözcük Arapçada kule, hisar ve 12 yıldız kümesinin her biri demek olan (ve bizde de hemen hemen aynı şekilde kullanılan) burc sözcüğü ile aynı şeydir. Orta Çağda kentler kaleler içinde 'şehir devletleri' olarak yapılandığından şehirli birinin kale içinde yaşıyor olduğu bir gerçekti.
Kale demek de burç demekti.
Karnaval Rahmetli Tuğrul Şavkay üniversitede hocamdı. Yiyeceğin toplumu ve kültürü nasıl etkilediğini anlatan harika bir dersi vardı. Soluksuz dinlerdim. Oradan aklımda kalmış olmalı. Bugün dünya paralar harcayarak yediğimiz deniz kabukluları gibi pek çok ürün nasıl olup da mutfağa girmiş? Nerden akla gelmiş? Öyle ya, normalde pek çoğu (karides, istakoz, kalamar, ahtapot) alışıldık görünüme sahip canlılar değil.
Hatta hala pek çok kişi için böcek görünümünde -dolayısıyla yenmez- ürünler.
Bazı rahipler et tüketimine dair bir oruç tutuyorlar. Oysa canları çekiyor.
Rahip de olsa insan bunlar tabii. Bir yasağı delmenin elbet bir yolunu bulacaklar.
Onlar da yasağın arkasından dolaşıyor ve bir nevi bugünün tabiriyle 'kanundaki boşluk'(!)tan yararlanıyorlar.
Etin o dönemde tanımı sınırlı. İşte domuz, küçükbaş, büyükbaş hayvan, tavuk, av hayvanları vs... Onlar da protein ve zevk alabilecekleri yeni ürünlere yöneliyorlar. Ne de olsa yukarıda saydığım kabuklu ve yumuşakçalar et sınıfına girmiyor. (Valla kendi adıma iyi ki oruç tutuyorlarmış, ne diyeyim?) Gelelim Karnaval sözcüğüne...Bu isim size ne çağrıştırıyor? Bolca yemek, müzik, oyunlar, çılgınca eğlence falan, değil mi? Hatta bizde bir radyo ismini vermiş bir kavram. Oysa Latince Carne vale ismi içinde et'i (carne) barındırıyordu. Örneğin carnivore dersek, etobur demiş oluruz. Carne vale ise, ete veda demek! Katolikler, 40 gün et yemedikleri oruçlar tutarlar.
Bu oruca başlamadan önceki gün, çeşitli taşkınlıklarla bugüne hazırlanır, ya da kutlarlar. Aslında karnaval budur.
Bugün karnavaldan anladığımız, işin magazin kısmıdır.
