Kamil Uğurlu kültür ve edebiyatımıza yeni bir tür kazandırdı, çeşitli yerler için şehrengizler yazmaya başladı. Ahenkli bir sese sahip olan "şehrengiz" kelimesine Uğurlu yeni bir anlam yükledi. Ona göre "şehrengiz, şehrin ruhunu keşfetmeye çıkan bir çalışma" demektir. Bir başka ifadesiyle "Şehrengiz modern tanımıyla bir kültür arkeolojisi çalışması" sayılır. Kamil Bey daha önce Konya, Karaman, Eskişehir, Kahramanmaraş, Sakarya-Oş ve Hatay Şehrengiz'lerini yazmıştı.
Yazarımızın tarzı şu: Şehrengizini kaleme alacağı şehre gidip üç-beş ay kalarak, sokak sokak, semt semt dolaşır, insanlarıyla, çeşitli meslek mensuplarıyla görüşür, oranın ileri gelen yazar, fikir ve kültür adamlarıyla buluşur, yaşanmış hikayeleri, menkıbeleri derler. Tabii ki önceden o şehrin tarihi ve kültürüyle ilgili yazılanları okur. Bütün bunlardan edindiği sonuçları, kendine has, kolay okunan, anlaşılır bir dille kaleme alır.

Uğurlu ailesi bu defa karşımıza "Mavi vatan İçin Bir Güzelleme Kıbrıs Şehrengizi" adlı değerli bir kitapla çıktı. Son iki eserde eşi Hilal Uğurlu'nun da adı yer almaktadır. Önemine binaen Kıbrıs Şehrengizi'nden 4 yazı çıkmış olacak.
HALA SULTAN
Hz. Peygamber'in süt halası Ümmü Haram Hz. Osman'ın hilafeti zamanında İslam ordularının Kıbrıs seferine katıldı. 653'te Ada, iki büyük kuşatmadan sonra fethedildi. Müslümanların fethettiği ilk ada Kıbrıs oldu. Bu sırada Ümmü Haram şehit oldu. Şöyle ki, Mücahitler Ada'ya çıkınca kafileler halinde yürümeye başladılar. Bu hanım sahabi seksen altı yaşındaydı. Onu bir bineğe bindirdiler ve kafilenin önüne aldılar. Bir ara hayvan, taşlık bir alanda sendeledi ve Ümmü Haram yere düştü. Yaşlı hanım kısa süre içinde vefat etti, şehit oldu. Onu, düştüğü yere defnettiler. Kabir, yıllar sonra ortaya çıktı ve çok uzun süre öylece kaldı. 16. yüzyılda adaya giden gezginler, çevrenin insanlarından orada öyle bir kabrin olduğunu öğrendiler ve bunu yazdıkları seyahatnamelerde "ihtiyar kadının mezarı"olarak kaydettiler.
KUTSAL MEKANIMIZ
Ada, Türkler tarafından fethedildikten sonra kabrin bulunduğu yere önce türbe yapıldı, sonra cami ve diğer tesisler inşa edildi. Burası zamanla bir külliyeye dönüştü. Bu arada bir takım menkıbeler oluştu. Burası kutsal ve feyizli bir mekan olarak kabul edildi. Türbe, çevreye hayır ve bereket dağıtmaya başladı. Orayı ziyaret eden kadın ve erkekler, tüm dertlerinden kurtuldular, huzur buldular.
Kıbrıslılar ve Osmanlı Sarayı, türbenin bakımını devamlı kılmak için ona vakıflar tesis etti. 1963'te saldırılar başlayınca Rumların ilk tahrip ettiği yer burası oldu. Rumlar bir ara burayı askeri depo ve karargah olarak kullandı.
İkinci fetihten sonra türbe tekrar eski günlerine kavuştu. Temizlendi, düzenlendi ve yüzü güldü. Burayı evkaf dairesi kadar, Şeyh Nazım Kıbrısi'nin talebeleri veya dervişleri benimsediler ve ilgilendiler. Esasen bu Nakşibendi dervişleri, burası ile birlikte bütün Kıbrıs'taki türbe, tekke ve mescitlerin bakımını ve temizliklerini yapmaktadırlar.
Hala Sultan Türbesi bugün Rum kesiminde, Larnaka'da kaldı. Daha önce burası rahatlıkla ziyaret edilebiliyordu. Şu anda ise değil. Türk ziyaretçiler özel yeşil pasaport sahibi olsalar bile Hala Sultanlarını ziyaret edemiyorlar.
