Kamil Uğurlu'nun Kıbrıs Şehrengizi kitabında, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında yaşanmış bir olay anlatılır. Yazar bunu Prof.
Dr. Saim Sakaoğlu'ndan dinlemiştir.
Sakaoğlu Türk Halk Kültürü alanında uzmandır.
Uğurlu şöyle anlatır: Sakaoğlu, Kıbrıs'ta 1974'teki Türk-Rum çarpışmalarıyla ilgili Kıbrıslı bir öğrencisinden dinlediği menkıbeyi unutamadığını söylüyor:
"Rumlarla yapılan silahlı bir çatışmada, bizim Mehmetçiklerden biri vurulmuş. Ağır yaralı olarak iki ateş arasında kalmış. Türk mevzilerinden onu sırtlayıp getirecek bir-iki arkadaşı davranmışlar ama diğerleri buna karşı çıkmışlar, mani olmuşlar. Çünkü siperlerden burunlarını çıkardıkları an bir Rum kurşunu hemen o görüntüyü ateş altına alıyormuş.
Bu arada Türk siperlerinden gözü kara bir delikanlı, çevreden "aman yapma, etme, sen de kurşunu yiyeceksin" demelerine rağmen, onlara aldırmamış ve yağmur gibi kurşunların içinden yaralıya doğru hamle etmiş.
Yanına varmış yaralının. Onu omuzlarından yakalayıp sırtına almış. Sürünerek ve sakınarak Türk siperlerim doğru hareket etmiş. Ve Allah'ın izniyle, yaralıyı getirmiş, orada ölmekten kurtarmış. Allah öldürmeyince öldürmez.
BİR VELİNİN TÜRBESİ
Yaralı delikanlı, kurtarıcısına medyun, ona gönül dolusu teşekkür etmiş. Fazla zaman geçmemiş, yaraları sağalmış, iyileşmiş ve tekrar siperinde mevzilere girmiş. Kendisine yardımcı olan kişiyi aramış daha sonra siperlerde bulmuş.
Teskereden sonra seninle mutlaka buluşalım, görüşelim, bana memleketini söyle, adresini ver, seni ziyarete geleceğim' diye rica etmiş.
Kurtarıcı mütereddit davranmış, ona adresini vermeye pek yanaşmamış. Israr fazlalaşınca, bir kağıda bir şeyler yazıp gazi arkadaşına uzatmış. Sonra ikisi de birliklerine, siperlerine dönmüşler.
Günler geçmiş, ortalık bir süreliğine de olsa sükunete kavuşunca, kurtarılan gazi kendisini ateş hattından alan dostuna vaat ettiği ziyareti yapmak istemiş. Elindeki kağıtta yazılı adresin yerine varmış. Ama orada yaşayan o isimde birini bulamamış.
Devam etmiş aramaya.
Bir yaşlı kişi onunla ilgilenmiş ve ona 'Meseleyi anladım delikanlı, senin aradığın kişiyi ben biliyorum' demiş. Koluna girmiş ve yürümüşler. O adrese varmışlar.
Burası bir türbeymiş, birkaç yüzyıl önce vefat etmiş bir velinin türbesi. Adres kağıdındaki isim ile, o türbede yatan kişinin isimleri aynıymış Gazi önce perişan olmuş. Fakat hemen kendine gelmiş ve anlamış ki, kendisini ateş hattından, onca kurşunlara rağmen sağ selamet kurtaran kişi burada yatan ulu velidir. Şükretmiş ve kimseye bu olaydan fazla söz etmemiş."
Kamil Uğurlu bu bahsi şöyle tamamlar: "1974 öncesi de vardı. Fakat sonrasında buna benzer menkıbeler, efsaneler çok anlatıldı. Gerçek olup olmamaları önemli değil.
Halk bilimciler bu çeşit anlatılanları kültürün renkleri alarak kabul ederler ve 'olması gereklidir ve güzeldir' derler."
MORAL GÜCÜ
Konuya Maneviyat Bilimciler nasıl bakar acaba? Meleklerin ve Hızır'ın sıkışık zamanlarda yardımlarına ait birçok olay anlatılır:
İstiklal Harbinde, Kore savaşlarında ve Kıbrıs harekatı sırasında yaşanmış pek çok olay nakledilir.
Ayet ve hadislerde bu tür hadiselere imkan tanıyan ifadeler vardır.
"Bedir günü Hz. Peygamber:
Ey Ebu Bekir, işte şu Cebrail'dir (Allah tarafından yardımcı geldi), atının başını tutmuş, silahı üzerinde, buyurmuştur." (Tecrid-i Sarih terc. X, 148) Bu inanca sahip askerin moral ve savaş gücü daha üst seviyede olur.
