Su, hayatın vazgeçilmez unsurudur.
Tarihin her döneminde yerleşimler suya bağlı oldu. Dünyanın dörtte üçünü kaplayan su, insan vücudunda önemli bir yer tutar. Su mübarektir.
Kur'anda "her canlı şeyi sudan yarattık" buyrulur. Tasavvufta su, marifeti ve ilahi feyzi temsil eder. Kevser kelimesi cennette bir havuz, ırmak, çok hayır, bereket, olarak yorumlanmışsa da o baldan tatlı, sütten beyaz, kardan soğuk, kaymaktan yumuşak ve cennettekilere ikram edilecek bir su olarak kabul edilir. Selsebil de cennette akan tatlı sudur. İslam mimarisinin hemen her şehirde örnekleri bulunan su yapıları olan selsebiller ve sebiller cennette akan bu sulara işaret eder. Fuzuli'nin "Su Kasidesi" meşhurdur. Onun Hz. Peygamber'i övmek için, Medine'deki Ravza'ya doğru hasretle akıp giden Dicle'nin dökülüş, çırpınış, koşuş ve duruşlarından ilham alarak yazdığı bu şiir, yüzyıllar boyunca sevilerek okunmuştur.
KÖYÜMÜZDE SU
Çocukluğum bir dağ köyünde geçti.
Vadinin bir yamacına yerleşmiş 95 hanelik köyün iki su kaynağı vardı: Yukarı oluk ve aşağı oluk. Oluk çeşme demek.
Bütün köy halkı içme ve kullanma suyunu bu iki oluktan sağlardı. Su kapları çoğunlukla topraktan yapılmış testilerden ibaretti ki kolayca kırılırdı. Yukarı oluğun suyu az fakat daha lezzetliydi. Evimiz yakın olduğu için biz suyumuzu yukarı oluktan temin ederdik. Aşağı oluk bir dağın eteğindeydi, onun için suyu bol akardı ve daha serin idi. Sıcak ramazan aylarında babam bazı günler iftara yakın beni su doldurmak üzere aşağı oluğa gönderirdi. Şimdi düşünüyorum da taşıma suyla evin yemek, içmek ve çeşitli temizlik işlerinin nasıl yapılabildiğini havsalam almıyor. Evin kadınları, anneler hayli zahmet çekerlerdi. 1950'li senelerden itibaren köyümüz çok göç verdi, neredeyse boşaldı. Neyse ki son yıllarda 40-50 hanelik nüfus yaşamaya başlamış.
Şimdilerde köyün yolu yapılmış, elektrik gelmiş, uzaklardan su getirilmiş, isteyen her eve su verilmiş. Rahmetli babam çalışkan bir insandı. Köyün dışında biraz uzakta küçük bir arazimiz vardı. Burası hafif eğimli bir toprak parçasıydı. Babam orada bir su sızıntısı olduğunu görünce, epeyce kazarak suyun kaynağına ulaştı.
Önüne küçük bir toprak havuz yaptı, orada biriken su ile alt tarafa ektiği sebzeleri haftada bir sulardı. Su çok azdı, belki bir kurşun kalem kalınlığında idi. Ama o azıcık su, güneş ve toprağın yardımıyla sebzelere hayat verirdi. Kurak geçen yaz günlerinde su kesilirdi.
SU KITLIĞI
Dünyada bir süredir ciddi bir iklim değişikliği görülüyor. Ülkemize artık eskisi kadar kar yağmıyor. Aslında kar bir nimettir. Yavaş yavaş eriyerek toprağı suya doyurur, yeraltı sularını besler. Hava şartlarının değişmesiyle yağmurlar da çoğunlukla sağnak halinde olduğundan sel felaketlerine yol açtığı gibi, toprağın derinliklerine nüfuz etmediği için tarımda verim düşüyor. Tabiat şartlarındaki değişikliklerin bir kısmı doğal sayılır. Ama bir kısmı da insanoğlunun hırsından, hoyratlığından, çevre duyarsızlığından, eşyaya ve tabiata saygısızlığından kaynaklanıyor. Bir su şiirle bitirelim: "Yağmur duasına çıksaydık dostlar / Bulutlar yarılır gökler açardı / Şimdi ne ihtimal, ne de imkan var / Göğe hükmetmekten kolay ne vardı / Yağmur duasına çıksaydık dostlar!" (Sezai Karakoç)
