Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine (Kapatılmasına) ve Türbedarlıklar İle Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun "Madde 1- Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek vakıf suretiyle, gerek mülk olarak şeyhinin tahtı tasarrufunda, gerek suver-i aherle (başka şekilde) tesis edilmiş bulunan bilumum tekkeler ve zaviyeler, sahiplerinin diğer şekilde hakk-ı temellük ve tasrrufları (mülkiyet hakları) baki kalmak üzere kamilen seddedilmiştir (kapatılmıştır). Bunlardan usul-i mevzuası dairesinde filhal (halen) cami veya mescid olarak istimal edilenler (kullanılanlar) ibka edilir (öylece bırakılır).
'AÇILMASINA İMKAN TANIDI'
Alelumum tarikatlerle şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak maksadıyla nuskacılık gibi ünvan ve sıfatların istimaliyle (kullanılmasıyla) bu ünvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisası (giyilmesi) memnudur (yasaktır). Türkiye cumhuriyeti dahilinde salatine (sultanlara) ait veya bir tarika veya cerr-i menfaata (çıkar sağlamaya) müstenit olanlarla, bilumum sair türbeler mesdud (kapalı) ve türbedarlıklar mülgadır (kaldırılmıştır). Seddedilmiş (kapatılmış) tekke veya zaviyeleri veya türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden ihdas edenler veya ayin-i tarikat icrasına mahsus olarak, velev muvakkaten olsa bile yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar veya bunlara mahsus hidematı (hizmetleri) ifa veya kıyafet iktisa eyleyen (giyen) kimseler üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere ceza-yı nakdi (para cezası) ile cezalandırılır." Kanuna 1949'da yapılan ekle ceza artırımı ve sürgün etme getirildi. 1950'de yapılan değişiklikle de Türk büyüklerine ait türbelerin açılmasına imkan tanındı.
NASIL KARŞILANDI?
Olayı, tekkelerin kapatılmasını haklı gösterecek şekilde yorumlayanlar vardır. Gerçekten bunların birçoğu yozlaşmış ve görevini yapamaz hale gelmişti. Yetkisiz ve ehil olmayan kişilerce temsil ediliyordu. Artık akıl çağındaydık! Eskiyen kurumlar kapatılmalıydı. Nihayet canlılar gibi, kurumlar da doğar, büyür, gelişir ve ölürlerdi.
Tarikat şeyhleri içinde böyle düşünüp, olayı soğuk kanlılıkla karşılamaya çalışanlar oldu. Tasavvuf eğitimi için ille de bir mekan ve teşkilat gerekmez, artık bundan böyle dergahımız kendi gönlümüzdür, diyenler çıktı. Bazıları, olanda hayır vardır, bunda da bir hikmet olabilir diye düşündüler. Büyük çoğunluk ise şaşkına döndü. Asırlardır alışageldikleri hayat düzeninden, manevi atmosferden, adetlerden, merasimlerden uzak kalmak çoğunu sarstı. Ama yapacak bir şey yoktu. Zaten Türkiye olarak herkes büyük bir değişimi yaşamak durumundaydı. Peşpeşe devrimler yapılıyordu. Samiha Ayverdi şöyle bir hesap yapar: Tekkelerin kapatıldığı 1925 yılında İstanbul'da 325 dergah vardı. Her birinin ortalama elli mensubu olduğunu düşünelim. 365 x 50 = 18250 kişi eder. Bunların her birinin aile fertleri ve arkadaş olarak beşer tane de sempatizanı bulunduğunu varsayalım; 18250 x 5 = 91250 sayısına ulaşırız. O sırada İstanbul'un nüfusu 850 bin idi. Demek ki şehrin sekizde biri bu olaydan şu veya bu şekilde etkilenmişti.
