• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Tarikatlarda şekil ve öz-8

MEHMET DEMİRCİ

Tarikatlarda şekil ve öz-8

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 28 Kasım 2025

Eskiden olduğu gibi günümüzde de bazı tarikat çevrelerinde şekilciliğin, kolaycılığın benlik ve gizli bir gurur duygusunun galip gelmesi üzüntü vericidir.
Din ve tasavvuf; sakal, bıyık, cübbe, şalvar, yani kılık kıyafetten ibaret değildir. Tarikatın özü olan tasavvuf; sevgi, diğergamlık, hoşgörü ve kucaklayıcılık özelliklerine sahiptir. Tarih boyunca bu böyle olmuştur. Katılık, ham sofuluk, taassup ve bencillik, dinin özüyle, dolayısıyle tasavvufla asla bağdaşmaz. Allah'ın sonsuz rahmetini daraltmaya, sınırlandırmaya, hele bunu tarikat adına yapmaya kimsenin hakkı yoktur.

Tasavvuf ve tarikat "Yaradılmışı severiz Yaradan'dan ötürü" diyen Yunus Emre'lerin; hayvanlara bile şefkat gösteren, yolda rastladığı yaralı köpekleri ilaçla tadavi edip bakımlarına önem veren Bahaeddin Nakşbend'lerin yolu demektir. Bu yolda bulunduğunu iddia edip de, bırakın hayvanları kollamayı, kendisi gibi düşünmeyen insanlara bile tahammül edememek; dünyalık ve mal mülk kavgası yapmak tarikatin özünü hiç anlamamak demektir. Öte yandan dinin zahirini ihmal eden veya küçük gören bir tarikat anlayışı da aynı şekilde yanlıştır.

TARİKAT VE SİYASET
Günümüzde tarikat deyince en çok şikayet edilen konulardan biri de, tarikatın politikaya alet edilmesidir, din istismarcılığıdır. İstismara elverişli bir konu varsa, mutlaka onu istismar etmek isteyecek birileri çıkacaktır. Kesin çözüm o meseleyi istismar konusu olmaktan çıkarmaktır. Serbestlik ve şeffaflık bunu sağlayacak ilk adımdır. Burada asıl üzerinde durmak istediğimiz, tarikatın günlük politikaya alet edilemeyecek kadar yüksek bir vasfı olması gerektiğidir. Gelenekten kopmuş olmanın acı sonuçlarından birini bu noktada görüyoruz.

Tarihi geleneğimizde, tarikat şeyhleri ve tasavvuf büyükleri devlet adamlarıyla iyi geçinmişler, onlara hayır duasında bulunmuşlarsa da, kendileriyle içli dışlı olmamaya, günlük politikaya karışmamaya özen göstermişlerdir. İlk sufiler bürokrasiden ve politik çevrelerden şuurlu bir şekilde uzak durmuşlardır. Bu ilişkilerde bir şöhret ve devlet hissetmişler, sürekli olarak "sultanın eşiğindeki" dervişi kınamışlardır. Çünkü sultan (yönetici) ile ilişki içinde olmak, zamanı gelince onun dediğini yapmayı, onun yolundan gitmeyi gerektirir.

ŞÖHRET AFETTİR
Hakikat ehline göre "şöhret afettir". İdareciye, politikacıya yakın olmak onların ilkelerine zarar verir. Hubb-i cah (makam sevgisi), manevi gelişmeyi engeller. "Kurb-i sultan ateş-i suzandır" (Sultana yakın olmak yakıcı ateştir) sözü, hem maddi hem manevi sultan için geçerlidir. Büyük sufiler bir şehre geldikleri vakit, ikamet için devlet adamlarının saraylarını tercih etmezlerdi. Bunun yerine tekke veya hankahlarda konaklamak isterlerdi. Sultan Sencer Gazali ile görüşmek isteyince, Gazali uzun müddet gitmemek için direndi. Sultanlarla görüşmemek üzere kendi kendine söz verdiğini söyledi, sonunda mecbur kaldığı için görüştü.

Mevlana, elit tabakadan çok, halkla haşır neşir olmaya önem verirdi. Selçukluların son döneminde ve Osmanlılarda aksi yönde ilişkiler olmuşsa da, bunlar seviyeli bir ölçüyü aşmamıştır. (Devam edecek)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.