Hindistan ve bazı Uzakdoğu ülkelerinde İslam dininin yayılması Kübrevi, Çişti ve Nakşbendi dervişleri aracılığıyla olmuştur. Afrika ortalarında İslamiyet, daha çok oralarda yaygın olan Ticaniye tarikatı mensupları ve Kadiriye dervişleri vasıtasıyla gerçekleşmiştir.
Sibirya ve Rus Tatarlarının İslamlaşması Yesevi dervişleri sayesinde olmuştur. Bugün Batı dünyasında entelektüel seviyesi yüksek, hatırı sayılır bir Müslüman grup vardır. Bunlar daha ziyade tasavvuf yoluyla ihtida etmiş kimselerdir. Gerçekten Avrupa'da Müslümanlığı seçenler, "akılcı" İslam düşünürlerinin etkisiyle değil, sufi düşünceye sahip olan Hz. Mevlana ve İbn Arabi'nin etkisiyle bu dine girmektedirler. Bu zatların eserleri Batı dillerine tercüme edilmekte ve haklarında ciddi araştırmalar yapılmaktadır.
BATI'DA ENTELEKTÜEL SUFİLER
Mısır kökenli bir tarikat olan Şazeliye'nin Avrupalı mensupları bilhassa dikkati çekmektedir. René Guénon, Titus Burckhart, F. Schuon, Martin Lings bunlardan sadece bir kaç tanesidir.
Amerika'da da, Cerrahilik ve benzeri Türkiye kökenli bazı tarikatlerin son yıllarda ilgi ve taraftar bulduğu gözlenmektedir. Tasavvufun gönle hitab eden özelliği, toleransı, fikir çilesi çekip de bir çıkış yolu arayan Batılı entellektüel için daha doyurucu olmalıdır. Ayrıca ferdiyetçiliğin doğurduğu yalnızlık hissi ile insanı sıkan birey merkezli dar ve bencil görüş karşısında, tarikatın cemaat ruhu ve paylaşımcı özelliği insanlara daha cazip gelmektedir.
Büyük Selçuklu, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı devirlerinde, yani bütün tarihi geleneğimizde, tarikatlar devletle daima iyi geçinmişlerdir. Birkaç istisna çıkmışsa da, onların başka sosyal sebepleri vardır.
DEVLETLE İLİŞKİLER
Tasavvuf eğitiminin istenilen seviyede yürütülmesi için aranan şartlar "zaman, mekan, ihvan" üçlüsüyle ifade edilegelmiştir. Yesevilik'in bugün elimizde bulunan en önemli kaynaklarından birinin yazarı ve XVI. yüzyılda yaşamış olan Hazini adlı Yesevi dervişi bunlara bir dördüncüsünü ekler: "Rabt-ı sultan", yani devlete bağlılık.
Yazar bu terimle dönemin yönetici ve idaresine bağlılığı kasdetmektedir. Ona göre tekke ve tarikat hayatının sağlıklı yürümesi buna bağlıdır. Sadeleştirerek verirsek şöyle diyor: "Devrin devlet başkanının emniyeti dervişlerin duasıyle, zamanın sufilerinin toplanıp faaliyetlerini icra etmeleri yöneticilerin sağladıkları imkanla gerçekleşir." "Devlet", din bakımından kutsal kavramlardandır.
Bir ülkede her türlü faaliyet ve gelişme devletin varlığına ve güçlü olmasına bağlıdır. Devletin bazı tasarrufları hoşumuza gitmeyebilir. Ama bunu düzeltmenin yolu "Kahrolsun devlet!" demek değildir. Bu vatan hepimizin, bu devlet hepimizindir. Devlet bizim devletimizdir. Hepimiz aynı geminin içindeyiz. Devlet gemisi batarsa hep birlikte batarız. Beğenmediğimiz şeyleri düzeltmenin, zamanla değiştirmenin demokratik yolları vardır. Dini duyguları veya tarikatçılığı, devlet ve rejim aleyhinde kullanmaya kalkışmak ayıptır. Tarikatın amacı devlete kafa tutmak değildir; olgun, erdemli vatansever ve gayretli insanlar yetiştirmektir. (Devam edecek)
