Televizyondaki yarışma programlarına katılanlar toplumun prototipini oluşturuyorlar. Yani halkı oluşturuyorlar. Gerek siyasetçilerin gerekse sosyal araştırmacıların halkı anlamak için bu programları izlemeleri gerektiğini düşünüyorum. Özelikle kadına, kadın-erkek ilişkilerine bakışlarını, evlilik, aşk ve cinsellik hakkındaki düşüncelerini öğrenmek açısından son derece yararlı.
Özellikle evlilik programları izledikten sonra kadınların "giyimime karışma!" veya "giyimime karıştırmam!" türünden bir kampanya başlatmaları gerektiğine inanıyorum. Esas önemlisi ise "erkeklik" hakkında erkekleri bilinçlendirmemiz şart.
Zira erkeklerin büyük bir çoğunluğu kadınların giyimine karışmayı "erkekliğin" bir göstergesi olarak görüyorlar. Erkek dediğin, kadının giyimine karışır, mini etek veya dekolte giymişse surat asar! Kadın onu dinlemezse ilişkiyi bitirir. Muhafazakar kesimin böyle düşündüğünü biliyoruz. Peki ya modern kesim? Gençlik. 20'li yaşlardaki genç delikanlılara ne oluyor? Aklı başında bir erkek, beğendiği aşık olduğu bir kadının giyimine neden karışma ihtiyacı duyar?
GÜÇ GÖSTERİSİ
Beğendiğine göre, o kadını giyim tarzıyla beğendi. Bakışı, duruşu, oturuşu, kalkışıyla ilgisini çekti. Yani hal ve hareketleri, dış görünüşü ile hoşlandı. Sonrasında karışmak niye? Niye kadının kendisine yakıştırarak giydiği ve beğendiği bir kıyafete surat asılıyor ve kadın rencide ediliyor. O kıyafeti değiştir demek, aslında kadını hiçe saymak, onun bir dünya görüşü olmadığını ve hiçbir şeyden anlamadığını dile getirmek oluyor. Karışmanın altında üstünlüğünü gösterme/kanıtlama arzusu/isteği yani gücünü kanıtlama arzusu yatıyor. Bir nevi güç gösterisi. Ve bunu hem kadına ama aslında diğer erkeklere göstermek için yapıyor
Mesela ekranların yeni damat adaylarından biri, "Bir erkek sözünü dinletemezse erkek mi olur, başka erkekler ona erkek olarak bakarlar mı" gibilerinden bir söz söyledi. Birbirlerini "kadınına söz dinletip dinletememe" üzerinden yargılıyorlar.
Bu, bu topraklarda yabancısı olmadığımız ama değiştirmek için mücadele verdiğimiz bir anlayış. Bütün gelişmiş toplumlar, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmaya çalışırken ilkel toplumlarda bile toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmışken, günümüz şehirli genç erkeklerin böyle bağnaz ve demode bir bakış açısına sahip olması insanı hem şaşırtıyor hem de ürkütüyor.
ADAM OLMAK
Bu mudur erkekliğin kıstası? Bir kadının giyimine karışmak, başkalarıyla konuşmasını, dans etmesini kısıtlamak mıdır erkek olmak? Onun gülüşünü, sevincini, neşesini engellemek midir?
Kadını ipleri ellerinde bir kuklaya çevirdiklerinde veya sesini çıkarmadan oturup bekleyen bir robota dönüştürdüklerinde zafer kazandıklarını düşünüyorlarsa, yazık bu erkeklere... Sevdikleri kadın, kendisi olmaktan vazgeçti diye mutlu oluyorlarsa yazık. Gerçekten yazık.
Ve kadınlar bu erkeklere prim veriyorsa daha da yazık. Aklı başında bir kadın, bir erkeğin giyimine karışmasına niye izin verir? Bu erkek beğendiği, sevdiği, aşık olduğu erkek olsa dahi, bir erkeğe böyle bir hakkı niye tanır? Ne üstünlüğü var o erkeğin kendisinden? Onu da bir kadın doğuruyor, onun da iki eli iki ayağı var, o da bir beyne, kalbe ve aynı iç organlara sahip. Sadece cinsel organlar farklı. Bir de hormonlar. Bu mudur bir cinsi diğerinden üstün kılmaya yeten şey? Eğer böyle bir ayırım yapacaksak, kadın erkekten daha üstün. Yeniden başa mı dönelim? Tabii cinselliği konuşmaz ve konuya bilimsel açıdan yaklaşmazsak ortaya erkek cinsel organına sahip olduğu için kendini bulunmaz bir nimet sanan erkekler çıkar ortaya. Oysa her erkek, erkek doğar ama her erkek adam olamaz. Adam olmak için, erkeğin içindeki kadınla barışması gerekir.
Yani, içindeki duyarlı erkekle, hassas ve duygusal erkekle barışabilen, kendilerini sevgiye açabilen, sevgiden ve aşktan korkmayan, kadına saygı duyabilen, kadını sevmeyi, takdir etmeyi bilen, kadınla bir yaşamı paylaşmayı kabul eden erkekler adamdır.
