• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın

SEDA KAYA GÜLER

Üç yazar üç öykü

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 17 Mart 2016

Kadın giderken kendinden üç parçayı evde bırakıp çıktı. Bu, bir kulak, bir burun, bir gözdü.

Kadın çıkınca ev tenhalaştı.

Burun, derin derin soluyarak evi dolaşmaya başladı. Göz, merakla etrafı seyretmeye koyuldu. Kulak, güçlü bir vakumlu süpürge gibi her tıkırtıyı, her titreşimi emerek perde kıvrımlarından kitap sayfalarına tek tek dolaşıyordu. Kadın kapının dışında bekledi. İçerden gelen soluk sesinden, meraklı bakıştan ve ses emişinden emin olunca ağır ağır merdivenleri indi. Bir valizi, bir de el çantası vardı. Rahat bir etek, bol bir bluz giymişti. Siyah, düz, uzun saçları vardı. Yüzü Munc'ün boş suratlı kadınları gibi çıplaktı, oysa hala bir gözü, ağzı ve bir kulağı yerindeydi. Bir taksiye el etti. Otogara doğru yollandı. Otogarın dağınık, kirli, tiksindirici atmosferine, ter kokusuna karışmış ucuz kolonya ve hela kokusuna aldırmadan yirminci perona gitti, bekleyen otobüse bindi. Yirmi numaralı koltuğa oturdu. Yanındaki koltuk boştu. Kadının aklı fikri evdeydi.

Devamı Buket Uzuner'in Yazın Öyküleri adlı kitabında...

ŞİİRLER VE ÖYKÜLER

Gecenin bir saatinde kapı çalındığında... açmamayı kim göze alabilir? Tüm hayati olaylar, vazgeçilmez kişiler gecenin karanlığını delerek dalmazlar mı insanın yaşamına? Gecenin içinden fırlayan her ses, gizem ve önem dolu değil midir? Hele bir zil sesi! Sabahı beklemeyecek kadar zorlayan bir haber... ve anında ulaşılması gereken kişi sizsiniz. Biri, birileri, size ulaşmanın elzemiyetine bu gece, bu saatte karar vermiş. Bu aciliyetin gizemini göz ardı edip hiçbir şey olmamışcasına yeniden uykuya dalabilir misiniz?

Kaldı ki ben uykuda değildim. Saat çok geç bile sayılmazdı. Ama işte, gecenin karanlığı vardı. Ne de olsa, hafiften de olsa, pırpır ediyor insanın içi. Endişenin korkuya dönüşmemiş kararsız kıpırtısı. Acil bir arayışın nesnesi olmanın ürpertisi. Patlayan bir boru yüzünden yarın suların akmayacağı ya da kaloriferin yanmayacağı gibisinden tatsız bir haberle kapıcının gelmiş olmamasını dileyerek açtım kapıyı. Karşımda dikileni görünce ne yapacağımı bilemedim.

Devamı Pınar Kür'ün Hayalet Hikayeleri adlı kitabında...

SANATA SARILMAK

Bu sessizlik, çevresini sarmalayan bu beyazlık. Hepsiyle, her şeyle, herkesle parçalanmaz bir uyuma girdiğini düşündü Özcan. Mutlu, gözleri kapalı oturuyordu elleri dizlerinin üstünde kenetli, ayakları yan yana, yeter ki bu kesintisiz beyazlık, bu güven örselenmesin. Korkmuyordu artık. Değil mi ki kocaman kapılardan, bekçilerin dik dik bakışlarından süzülüp buradaki, bu beyaz sıradaki yerini (dünkü yerini) almıştı. Dışarıda, sokağın diz boyu çamuru vardı, hızlanan kar, çocukların küfürleri.

Hastanenin koridoru kalabalık değildi dünkü gibi. Yalnız tam karşısına düşen sırada bir kadınla bir adam oturuyor, bilmediği bir dilde konuşuyorlardı. Giysileri eski püsküydü. Ağızlarından çıkan çok ince, hafif sözcükler, bir su şarıltısıyla boşalıyordu genel beyazlığa. Adam, daha gençti kadından, kasketliydi yanık teninde gözleri, yeşilmişcesine parlıyordu ama aslında koyu ve hüzünlüydüler.

Devamı Tomris Uyar'ın Ödeşmeler adlı kitabında...

Sohbet etmenin, konuşmanın, gülmenin, düşünmenin, yazı yazmanın giderek zorlaştığı bir dönemdeyiz. Hiçbir şeyin anlamı kalmıyor, her şey anlamsızlaşıyor. Kısacası berbat bir ruh halindeyiz. Bir filme dalınca kısa bir süreliğine unutabiliyoruz yaşadıklarımızı veya bir kitaba veya bir şarkıya...

Ben de bugün kitaplara sarıldım...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.