Başbakan olduğu dönemde (2008)Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatılan Büyükelçiler Konferansları çok güzel bir geleneğin oluşmasını sağladı. Konferansın bu yıl 16'ncısı 15-19 Aralık tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirildi. Büyükelçiler Konferansı, Türkiye'nin yurt dışındaki tüm büyükelçilerini bir araya getiren kapsamlı bir diplomasi platformu olarak önemlı toplantısı. Neden önem taşıyor? Büyükelçiler Konferansı, Türkiye'nin dış politikasında koordinasyon ve bütünlük sağlaması açısından kritik bir rol oynuyor. Büyükelçilerin görev bölgelerinde uygulayacakları diplomatik tutumlar, bu konferansta çizilen yol haritası doğrultusunda şekilleniyor. Türkiye'nin arabuluculuk girişimleri, kriz yönetimi kapasitesi ve uluslararası ilişkilerdeki stratejik öncelikleri bu toplantılarda netleştiriliyor. Türk dış politikasının genel çerçevesinin belirlendiği en önemli istişare platformu olarak kabul ediliyor. Bu yıl da toplantılarda bölgesel ve küresel gelişmeler, güvenlik politikaları, kriz bölgeleri, ekonomi diplomasisi, enerji, savunma ve kamu diplomasisi başlıkları ele alındı. Büyükelçiler, görev yaptıkları ülkelerdeki siyasi ve toplumsal tabloya ilişkin değerlendirmelerini de bu toplantılarda paylaştı.
KRİTİK EŞİK AŞILDI
Dış politikaların belirlenmesi açısından kritik önem taşıyan konferansın bu yılki açılış gününde, Bakan Fidan'ın verdiği mesajlar ise Türkiye'nin dış politikasında söylem ile uygulama arasındaki bağın daha da güçlendirildiğini gösterdi. Özellikle Suriye başlığı üzerinden yapılan vurgular, Ankara'nın sahadaki askeri, insani ve diplomatik tecrübesini daha bütüncül bir stratejiye dönüştürme arayışında olduğunu ortaya koydu. Konferans, bu yönüyle yalnızca mevcut tabloyu değerlendiren bir toplantı değil; Türkiye'nin önümüzdeki dönemde kriz bölgelerinde nasıl bir diplomatik rol üstleneceğine dair yol haritasının şekillendiği kritik bir eşik olarak öne çıktı. Özellikle TERÖRSÜZ BÖLGE başlığı üzerinden yapılan vurgular, Ankara'nın Irak, Suriye, Iran, İsrail sahasındaki askeri, insani ve diplomatik tecrübesini daha bütüncül bir stratejiye dönüştürme arayışında olduğunu ortaya koydu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, mevcut uluslararası sistemin çeşitli alanlarda kilitlendiğini belirterek yaptığı, stratejik analiz çok dikkat çekiciydi. Fidan, Türkiye'nin sorunu teşhis edip çözüm önerileri sunduğunu ve uluslararası sistemin dönüşümü için çalıştığını vurgulayarak, şu anda uluslararası düzende adaletsizliklerin her alanda devam ettiğini ve maalesef bu durumun "Güç haklıdır" algısını bir gerçeklik haline getirdiğini söyledi.
İKİ ÖNEMLİ SAVAŞ
Bunun sonucu olarak mevcut uluslararası düzenin barış ve istikrar üretemediğini, adalet ya da eşitlik sağlayamadığını vurgulayan Fidan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki (BMGK) mevcut çıkmazın da bunun bir örneği olduğunu ifade etti. CUMHURBAŞKANIMIZ Erdoğan'ın küresel ses getiren DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR mottosunu öne çıkaran Hakan Fidan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) reform ihtiyacından, küresel ticaret sistemindeki adaletsizliklere kadar pek çok alanda tıkanıklıklar olduğunu hatırlattı. Fidan, BM'de "mazlumların sesi olmaya" devam edildiğini kaydetti. Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi'nin reform ihtiyacını en yüksek seviyede dile getirdiğini hatırlattı, Karadeniz'den Balkanlar'a, Afrika Boynuzu'ndan Güney Asya'ya, arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık alanında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olunduğu mesajını verdi. Uluslararası sistemin politik, askeri, ekonomik ve çevresel zorluklar getirdiğini ifade eden Fidan, bu zorluklar için kritik jeopolitik bir dönemden geçildiğini ifade etti. Fidan, gittikçe daha derinleşen bir kutuplaşma görüldüğünü söyleyerek, "Burada sistem bizi buna itiyor, bu da yeni müttefiklere itiyor. Mevcut küresel dinamiklerin genel görünümü göz önüne alındığında uluslararası sistemin aynı anda farklı kıtalarda dünyanın geri kalanını etkileyen iki konvansiyonel savaşla karşı karşıya olduğuna işaret eden Fidan, "Türkiye, bu savaşların tam ortasında yer almaktadır. Bu kırılgan coğrafyada Türkiye, bölgesel barış ve istikrarın sağlanması için giderek artan bir rol oynamaktadır" dedi. Fidan; Suriye, Irak, Orta Doğu, Güney Kafkasya, Doğu Akdeniz'in yanı sıra Karadeniz'de istikrarın Türkiye için öncelikli hedef olduğuna dikkat çekerek, ilkeli ve etkin duruş sergileyen Türkiye'nin taraflar arasında dürüst bir aracı, kolaylaştırıcı ve arabulucu olarak yoğun diplomatik çaba sarf ederek ihtilafların çözümüne yapıcı şekilde katkıda bulunduğunu dile getirdi.
FİLİSTİN-GAZZE
Gazze'deki soykırım, uluslararası sistemin meşruiyet krizinin en belirgin işareti diyen Fidan, şunları kaydetti: "Çok taraflı kurumların güvenilirliğine gölge düşürmektedir. İsrail, her geçen gün uluslararası hukuku ihlal etmekte ve tüm dünyayı tehlikeye atmaktadır. Bugün biz konuşurken Filistin'de 44 binden fazla insan hayatını kaybetti. BM kuruluşları, insani yardım kurumları ve gazeteciler, İsrail saldırganlığının kurbanı oldu. Bu saldırganlık, uluslararası örgütlere doğrudan saldırı düzeyine ulaşmıştır." Gazze'deki soykırımın, uluslararası sistemin meşruiyet krizinin en belirgin işareti olduğunu belirten Hakan Fidan, Ankara'nın İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Dışişleri Bakanları Konseyi Dönem Başkanlığını yürüttüğünü hatırlatarak özellikle Filistin meselesi bağlamında, İslam aleminin ortak vicdanını harekete geçirmek için yoğun mesai harcandığını dile getirdi. TÜRKİYE'NİN NATO ittifakındaki konumun hayati önemde olduğunu vurgulayan Fidan, Ankara'nın 2026 yılında NATO Zirvesi'ne ev sahipliği yapacağını söyledi.
SONUÇ
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, konferans sonrası yayına katılarak yaptığı uyarı üzerinde uzun uzun düşünmek gerekiyor. Küresel temasların arttırılması çok hayati bir durum haline geldiği bir gerçek. Bakan Fidan, kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesine ilişkin anlaşmaların, uluslararası güvenlik mimarisi için çok önemli olduğuna işaret ederek, bu anlaşmaların evrensel olduğunu hatırlattı. Bu silahların terör örgütleri tarafından istismar edilebileceğini vurgulayan Fidan, güvenlik ortamına daha da zarar verebileceği uyarısında bulundu. Orta Doğu'da, Asya Pasifik bölgesinde silahlanmanın arttığına dikkati çeken Fidan, "Bu, dünyayı bir uçurumun kenarına, hatta nükleer savaş tehlikesine getirebilir" ifadesini kullandı. Mevcut küresel ve bölgesel sınamaların üstesinden gelebilecek daha kapsayıcı ve etkin bir uluslararası sistem için çağrıda bulunmaya ve bu sisteme katkıda bulunmaya devam edeceğiz.. Kutuplaşma yerine dayanışmaya dayalı sistem için çaba göstereceğiz.
