Geçmişte büyükbaş hayvanlardan bulaşan deli dana, kanatlılardan yayılan kuş gribi, kenelerle kanımıza giren Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi salgın hastalıklar duyduk hepsinden de çok korktuk. Ancak son yaşadığımız Covid 19 salgını hayatımızı resmen cehenneme çevirdi. Aşıların çıkmasıyla tam biraz rahatlamaya başlamıştık ki şimdi yeni yeni salgınlardan bahsedilmeye başlanıyor. Son korku kaynağı ise Kanada'da ortaya çıkan ölümcül ve beyin fonksiyonlarını etkileyen bir salgın. Özellikle gençleri etkileyen gizemli hastalığın halüsinasyon, kas kaybı, bilinç geriliği, hareket kabiliyetinin yitirilmesi, demans ve kilo kaybı gibi çok ciddi semptomlara yol açtığı belirtiliyor. Şu ana kadar 150 vakanın tespit edildiğini ve sekizinin öldüğünü belirten araştırmacılar, hastalığın kaynağının ıstakozlarda depolanan BMAA adlı toksik bir maddenin olduğunu düşündüklerini aktarıyor.
Evet danaları öldürdük, kuşları itlaf ettik, yarasalara suç attık şimdi sıra ıstakozlarda! Hastalığın semptomlarını ve etkilerini okudukça korkudan ürpermemeniz mümkün değil!
Salgın hastalıklar her zaman vardı.
Hep de olacak. Ama bu aşırı korku yayma modasının yeni olduğuna yemin edebilirim. Neden bu korku yayma, insanları eve ve kendi içine kapatma isteği? Genellikle komplo teorileriyle bakmam hayata ama sanal evrenlerle ilgili konuşmalar ve hatta uygulamalar da hızla hayatımızın içine girmeye başladığına göre bir şeylere hazırlık olduğu kesin. Pandemi döneminde çevrimiçine alıştık ne de olsa. Bundan sonra biz evde güvenle oturalım avatarlarımız sokakta gezsin böylece hastalık da kapmayız. Peki bizim ölümümüz nasıl olur! Sonuçta ölümlü canlılarız. Bir şekilde bir sebep olacak ve öleceğiz. Acaba ölümsüzlüğün formülünü buldular da bize mi söylemiyorlar!
Evet korkularımız bizim hayatta kalmamızı sağlayan birer fren aslında korkmak bizi önlem almaya itiyor.
Dolayısıyla hayatı sürdürebilmemiz için temkin ve korku gerekli... Ama korkuların hayatımızı ele geçirmesine de izin vermememiz gerektiğini düşünüyorum.