2008 krizinden sonra araba bir kez daha duvara çarpacak gibi olunca yürekler ağızlara geldi. Neyse ki, şimdilik bir sağa bir sola yalpalıyor araba. Ekonomideki sorunlar hızla piyasalara, ardından da reel kesime yansıyor. Küresel krizde de böyle olmuştu. Hisse senetleri tepe taklak gitmiş, kurlar ve faizler fırlamıştı. Sonra malum reel kesim durgunluğa girmişti. Bir yerde, reel ekonominin öncüsü konumunda mali piyasalar.
Bu mantıksal sıralamaya göre son birkaç hafta içinde piyasalardaki gelişmelere bakarsak reel ekonominin ciddi tehlike içinde olduğunu görebiliyoruz. Ciddi tehlike ne olabilir? Tabii ki ekonomilerin küresel düzeyde durgunluğa girmesi ve binlerce kişinin işsiz kalması.
Böyle bir tehlikenin olasılığı nedir sorusunu yanıtlayalım... Ancak, öncesinde piyasalarda ne olduğunu kısaca hatırlayalım...
ABD'nin bütçe açıklarının yüzde 9'un üzerine çıkması, borçlanma tavanını zorlanarak yükseltebilmesi ve derecelendirme kuruluşu Standart and Poor's un 70 yıl sonra ABD'nin kredi notunu düşürmesi fişeğin fitilini ateşledi. Bir de, AB'de sorunlu ülkeler kervanına İtalya'nın ve son olarak Fransa'nın da katılması küresel piyasalarda risk algılamalarını tamamen değiştirdi. Yangından kaçar gibi tasarruf sahipleri hisse senetlerinden kaçmaya başladılar. Kaçış, hisse senedi piyasalarının tavşan kızı Dow Jones'un bile soluğunu kesti, endeks yüzde 5 civarında geriledi. AB, Latin Amerika ve Uzakdoğu Asya borsaları da çakıldılar. Bu arada İMKB ne oldu dersiniz? Yine rekoru kimseye kaptırmadı. En fazla düşen borsalar sıralamasında ilk sıraları aldı. Her zaman olduğu gibi.
TÜRKİYE AYRIŞIYOR
Bu aşamada Türkiye'nin ayrıştığı bir nokta oldu. Kimsenin dile getirmediği ya da dile getirmeye ihtiyaç duymadığı. Ekonomisi büyük hiçbir gelişmekte olan ülkenin ulusal parası dolar ve euro karşısında TL'nin kaybettiği kadar değer kaybına uğramadı. Neden? Çünkü, Hong Kong, Brezilya veya Meksika borsalarından çıkan yabancı sermaye, yatırım yaptığı ülkeyi terk etmiyor. Sadece hisse senedi pozisyonunu azaltıyor. Tahvil ya da başka bir enstrümana geçiyor. Sattığı hisse senedinden elde ettiği parayı dolar ve euroya çevirmediğinden ulusal paraları fazla değer kaybetmiyor. Ama, Türkiye'deki sıcak para hisse senetlerini satıp TL'yi kendi parasına dönüştürüyor. Sonuçta dolar ve euro. TL karşısında aşırı değer kazanıyor. Bu farkın ortaya çıkmasının temel nedeni ise Türkiye ekonomisine karşı risk algılamalarının değişmiş olması. Biz her ne kadar cari açığı görmezlikten gelsek de yabancı sermaye cari açığı ciddi risk olarak değerlendiriyor. Dönelim kritik sorumuzun yanıtına...
DURGUNLUĞA DOĞRU
Küresel ekonomide tehlike var mı? Evet, ikinci bir dip olasılığı her geçen gün artıyor. Şöyle bir algoritmik yapıyı gözlemleyebiliriz. Bankacılık kesimi risk algılamasından dolayı kredi plasmanını düşürmeye çalışacak, iç talepler hızla gerileyecek, üretim de azalmasıyla durgunluk yaşanacak. Bugünden petrol fiyatlarının düşüşe geçmesinden ileriye yönelik olası küresel durgunluğu anlayabiliyoruz.
İki soruyu da yanıtlayalım. Birincisi ne zaman gelir küresel durgunluk? İkincisi, küresel ekonominin durgunluğa girmesi piyasaları nasıl etkiler?
Birinci sorunun yanıtı ABD ve AB merkez bankalarına bağlı. Eğer, Fed üçüncü genişleme programını açıklar ve piyasalara likidite enjekte ederse bu yılı kurtarırız. Sonrası meçhul. Gelelim ikinci soruya... Küresel durgunluk öncelikle 2008 krizinden bu yana şişen hisse senetleri ve emtia balonlarının ciddi şekilde inmesine neden olur. Zaten, şimdiden balonlar hava kaçırmaya başladı bile. Belirsizlik ve risklerin yükseldiği bir konjonktürde doğal olarak altın balonunun şişmeye devam etmesini bekleyebiliriz.
Sözün özü, Türkiye ekonomisinde ve piyasalarda kırılganlığa bağlı olarak riskler artıyor. Aman dikkat.
