Bir süredir derin uykuda olan kurlar, bu hafta içinde yeniden hareketlendi. Özellikle dolar TL kuru beklentilerin üzerinde yükseldi, euro da yerlerde sürünmesine rağmen dolar kadar olmasa da biraz yerinde kıpırdandı. Kurların yükselişe geçmesi ister istemez gerek dövizle işi olan işletmeleri gerekse dövizle işi olmayan vatandaşı panikletiyor. Acı deneyimler nedeniyle... Faizler de çok düşünce tasarruflarının bankada eridiğinin farkında olan ve bu yüzden arayışa koyulan yatırımcılar acaba döviz alsam mı? sorusunu aklından geçiriyor alternatif olarak...
Öncelikle kurların neden yükseldiğine değinelim, sonrasında yazımızın başlığındaki sorunun yanıtını arayalım...
Aslında şu vurguyla başlayalım; yabancı sermaye girişlerinin yoğun bir şekilde devam ettiği bir süreçte ve ikinci derecelendirme kuruluşundan not artırımının akabinde doların değer kazanması, buna karşın TL'nin değer yitirmesi gerçekten çok ilginç. Daha doğrusu sağlıklı bir gelişme değil. Çünkü, not artırımları uluslararası piyasa aktörlerinin risk algısında düzelmeye neden olur ve buna bağlı olarak risk iştahlarını artırır.
İKİ NEDENİ VAR!
Nedenlere geri dönelim... Kurların yükselmesinin iki nedeni var. Birincisi, Merkez Bankası'nın geçen hafta Cuma günü faiz oranlarında 50 baz puan indirime gitmesi. İkincisi ABD'de tahvil faiz oranlarının az da olsa yukarı doğru kıpırdanmaya başlaması. Her iki nedeni biraz açalım... Merkez Bankası faizleri aşağı çekmesi, bankalar açısından paranın maliyetini düşürmesi anlamına geliyor. Faizler cephesinden TL'nin değerini yitirmesi yönünde gelen bu katkının yanı sıra, rezerv opsiyon katsayısını artması ile bankaların TL yükümlülüklerinde daha fazla dolar ya da bir miktar euro kullanmaları da piyasada likiditenin kalmasını sağlıyor ve kura aynı zamanda katkı yapıyor. ABD'de faiz oranlarının hafif de olsa kıpırdanmasının altında yatan unsurların başında, FED'in üçüncü parasal genişleme programını birkaç ay içinde sonlandıracağı beklentilerinin artması geliyor. Şuan da ABD hazine kağıtlarından 10 yıl vadelilerin faiz oranı yüzde 1.95'lere geldi.
"Kurlar yükselme eğilimini sürdürür mü?" sorusunun yanıtını aslında biz değil Merkez Bankası verecek. Yani, yanıt için biraz bekleyip görmemiz gerekiyor. Ama biz yine de tahmin yapmaya çalışalım...
Kurların yukarı gitmesi, diğer bir deyişle TL'nin değer yitirmesi kısa vadede Merkez Bankası'nın işine geliyor. Çünkü, malumunuz, dolar TL kurunun yükselmesi, Türkiye'nin ihraç mallarının dolar cinsinden fiyatının düşmesine neden oluyor. Böylece rekabet gücünün artmasıyla ihracat ivme kazanıyor. Para Politikası Kurulu'nun toplantı özetinde "iç talep güçlenirken, ihracat zayıflamaktadır" vurgusunu göz önünde bulundurduğumuzda, son kur hareketinin Merkez Bankası'nın işine geleceğini öngörmemiz zor olmayacak. Ancak, sürecin uzaması, ithal girdilerin biraz daha pahalılaşmasına bağlı olarak enflasyona baskı yapacak, bu bağlamda Merkez Bankası'nın işine gelmeyecek.
SEPETTE KRİTİK SINIR
Yüzde 50 dolar, yüzde 50 eurodan oluşan "kur sepetinin" 2.10 ve üzerinde Merkez'in oldukça hassas olduğunu geçmiş yıllarda yaptığımız izlenimlerden biliyoruz. Sepet 2.10'u aştığında müdahaleler gelmişti. Şu aralar yine aştı. Müdahale gelir mi? Hayır, gelmez... Yılbaşında açıkladığı "2013 Para ve Kur Politikası" raporunda şu önemli hatırlatmayı yapıyor; "finansal istikrara yönelik riskleri sınırlamak amacıyla Türk Lirası'nın aşırı değerlenmesi veya değer kaybına karşı kayıtsız kalmamaktadır. Bu doğrultuda reel efektif döviz kuru endekslerindeki gelişmeler de yakından takip edilmekte ve finansal istikrarı desteklemek amacıyla gerektiğinde politika tedbirleri alınmaktadır."
Diğer taraftan, rezerv opsiyon mekanizması" ile kurlarda otomatik ayar yaptığını düşünüyor Merkez Bankası.
Parçaları yan yana getirdiğimizde, Merkez Bankası'nın kurları piyasa mekanizmasına terk edeceğini, buna karşın gelişmeleri yakından takip edeceğini söyleyebiliriz. Bir yerde bekle gör politikası izleyecek. Çok büyük olasılıkla kurlar daha da yukarı çıkmayacağı gibi kısa sürede ateşi yeniden normale dönecek gibi görünüyor. Ne diyelim, sağ olasın FED...
