Nasıl bir millet olduk biz ? Diriye anlayışımızın, saygımızın bittiğini biliyoruz da, ölüye de, faciaya uğrayanlara da saygımız kalmamış.
TV'lerden sporda dünya organizasyonlarını izliyoruz, herkes elim bir uçak kazasında hayatlarını kaybeden Chacepoense takımı için huşu içinde yas tutuyor.
Dün gece Saraçoğlu Stadındaki saygı duruşunda 1 dakika bile dayanamıyor, ıslıklıyoruz.
Utanmalıyız. Derbiye gelince... Şenol Güneş açıkça futbolcularına, "Oynatmayın, yenilmeyin de, ne yaparsanız yapın" demiş.
Aboubakar'ı kesip Cenk'le tek santrfora dönmüş.
Orta sahayı Kerim Frei ile dörtleyerek, bu futbolcunun kesiciliğine güvenmiş. Buna karşı F.Bahçe'nin orta sahadan Alper ve Aatif'le dikine ataklarla Beşiktaş defansında gedik açmaya çalışması, kanatlardan da Şener ve Hasan Ali ile bindirmesi gerekiyordu. İlk devrede bunların hiçbiri yapılamadı. Aatif solda dökülürken Hasan Ali'de zaten atakları sürüklemek gibi bir özellik yoktu. Sağda da Şener sadece kesilikte iyiydi, Alper ise son maçlardaki etkinliğinden çok uzaktı. Beşiktaş kanalları tıkayınca Sow ile Van Persie'ye hiç top gelmedi. Skrtel 36'da ayağına gelen kısmeti teperek boş kaleye vuramadı. 2. yarıda De Souza da kaçırdığıyla saçbaş yoldurdu. Beşiktaş'ın korktuğu adam Lens idi, "Oynarsa bitirir" yorumları yapıldı. Kimse bilmiyordu ki, Lens ile Advocaat oynayacak. Hollandalı, bu büyük kozu, Güneş'le oynadığı satrançta, "şah" ını kullanmasını beceremedi. Daha 30. dakikada Lens'e, "Git ısın" dedi ama, 76. dakikaya kadar oyuna almadı. Sonra da Lens'i oyuna alırken bir bomba daha yaptı, gol silahı Sow'u çıkardı. Netice: Güneş, Advocaat'ı yendi, Kadıköy'de istediğini aldı. Aradaki 4 puan farkını korumanın yanı sıra, fikstür avantajı kazandı. Hüseyin Göçek'e gelince...
Berbat yönetim gösterdi, maçı elinden kaçırdı, kartlık hareketlere seyirci kalınca tansiyonu yükseltti. Türk hakemliği adına çok yazık.