Bu haftaya kadar referandumun gerek ekonomi gerekse piyasalar üzerinde herhangi bir yansımasına tanık olmamıştık. Ancak, bu hafta içinde piyasa aktörlerinin mevcut pozisyonlarını gözden geçirmelerinden ve yaptıkları işlemlerden tedirgin olduklarını gözlemliyoruz. İki gelişme paralel gidiyor. Referandum yaklaştıkça, hisse senetleri değer kaybediyor, kurlar ve faizler hafif yükseliyor.
Söz konusu bu paralellik sonrası kritik soruyu yanıtlamaya çalışalım... İki gelişme arasında nedensellik ilişkisi var mı? Yani, referandum yüzünden mi piyasalarda olumsuz seyir başladı?
Ekonomi ve piyasalar siyasiler tarafından "aba altından sopa göstermek" istediklerinde bir tür araç olarak kullanılabiliyor. Küreselleşme öncesi dönemde piyasalar bu denli etkin olmadığı için sadece reel sektör ile siyasete yöne verilebiliyordu. Hatırlayın... Halihazırda üretilmiş ürünler dağıtılmaz, insanlar yağ, tüp, gaz kuyruklarında bekletilirdi iktidar partisini yıpratmak için. Halk belli bir "kızgınlık kıvamına" getirildikten sonra hedefe ulaşılırdı.
PİYASA SİLAHI
Küreselleşme sonrası finansal piyasaların uluslararasılaştırılması ile işler daha kolaylaştı. Borsa, kur ve faiz üçgeninde etkin aktörlerin işlemleri sonrasında "Görüyorsunuz, siyasi gelişmeler yüzünden tasarruflarınız eriyor, yabancı sermaye ülkeyi terk ediyor" düşüncesi rahatlıkla empoze edilebiliyor. Dönem dönem bu yöntemin kullanılışına tanık oluyoruz. Örneğin koalisyon hükümetinin son aylarında, 2001 krizinden de çıkış sürecinde, istikrar programının meyveleri toplanmaya başlamışken, mali piyasaların hareketlendirilmesi ve sonucunda risk algılamalarının değiştirilmesi ile siyaset etkilenmişti.
Şimdi, bazı siyasi gelişmeler aşamasında piyasalarda, fazla bir somut gerekçe yokken, hareketlenme olduğunda ister istemez acaba piyasalar yoluyla yine siyasi tercihler şekillendirilmeye mi çalışılıyor sorusu akıllara takılıyor.
Ben yazımı kaleme alırken İMKB 100 Endeksi yüzde 1'in üzerinde bir değer kaybıyla 58 binlere yaklaşmıştı. Aynı şekilde dolar da yüzde 0.70 değer kazanarak 1.53'ü aşmıştı. Yabancıların payında ise fazla değişiklik görülmüyor. Sadece yüzde 66.51'den 66.48'e düşmüş.
GEREKÇELER
Önce göze çarpan iktisadi gerekçelerine bakalım...
Piyasaların yön değiştirmesindeki en önemli faktörden birisi, ABD ekonomisinden gelen olumsuz veriler ve bunların küresel ekonomileri etkilemesi. Yaklaşık bir hafta öncesinde başlayan bu gelişme Japonya ve Uzakdoğu Asya ülkelerine daha önce yansımıştı. Japon yeni 85'ler seviyesine gelmiş, böylece Japonya'nın ihracat kaygıları başlamıştı.
Diğer bir faktör ise bazı yabancı yatırım bankalarının Türkiye ekonomisi hakkında yayımladıkları kötümser raporlar. Standart and Poors 23 Ağustos tarihinde web sitesinde özeti olan raporu açıkladı. Raporda mali kural ertelemesine ve ortaya çıkan açığı kapatacak mali tamponun olmadığına vurgu yapılıyor. İlginç diyebileceğimiz bir rapor da Goldman Sachs'dan geldi. Çalışmada, Türk bankalarının diğer bölge gelişmekte olan ülke bankalarına göre piyasa değeri anlamında cazibesini yitirdiği dile getiriliyor. Aslında, bugüne kadar gösterdikleri performansın bundan sonra zor olduğunu ima ediyor rapor.
ABD ekonomisinde işlerin bir süre daha yolunda gitmeyeceği belli. AB ekonomilerinin durumu da malum. Başkan Obama'nın da dediği gibi birkaç yıl sürecek çıkış sürecinin gevşek politikalarla desteklenmesi gerekiyor. O zaman düşük faize ve aşırı likiditeye devam... Bu da gelişmekte olan piyasaların işine geliyor.
Özetle, salt iktisadi gerekçeleri göz önüne alırsak, piyasalarımızdaki son gelişmelerin geçici olduğunu, dışsal faktörlerin lehimize devam ettiğini söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle, borsadaki düşüş, kur ve faizlerdeki yükseliş geçici.
Geçenlerde bir gazetede bir işadamı istikrarın devamı için oyunu açıklamıştı. Yani, referandumda beklenen sonuç çıkmazsa ekonomide ve piyasada işler bozulur demeye çalışıyor. Oldukça yanlış bu bakış açısı piyasaların yine görünmez güçlerce kullanılabileceğini gösteriyor.
