Küresel krizin tamamen geride kaldığı gibi bir intiba var ekonomi yönetimlerinde ve aktörlerinde. Gelen veriler, krizin geride kaldığını gösterir nitelikte. Özellikle son birkaç aydır açıklanan rakamlar, 2008 Aralık ve 2009 Ocak-Şubat aylarındaki makro ekonomik parametrelerin çok kötü olmasına bağlı olarak mevcut sorunların göz ardı edilmesine neden oluyor. Ancak, baz etkisi olarak tanımladığımız faktörün önümüzdeki aylarda azalmasıyla gerçek veriler ortaya çıkacak. O zaman toparlanmanın yavaş ve cılız olduğu daha net bir şekilde görülecek.
Kriz ile indiğimiz dip noktasından beklentilerden daha çabuk kurtulmuş olmamız aslında iyi olmadı. Çünkü, henüz dipteyken, krizin korkusuyla küresel ekonomiler gerek bireysel gerekse kolektif bir dizi önlem ve işbirliği üzerinde karar vermişler, ortak tavırlar benimsemişlerdi.
Gerçi küresel ekonomiler belli noktalarda ortak paydada birleşseler de iktisadi sorunlar açısından ekonomilerin iç dinamiklerine göre ayrılıyorlar. Kriz ABD'de konut sektöründeki sorunlu krediler ve bunların menkul kıymetleştirilmesi ile başlamıştı. ABD'nin ardından benzer sorunlarla yani, zehirli hale dönüşen mortgage kağıtlarına bağlı olarak, AB ülkeleri gelmiş idi. Ancak, diğer ülkelerde mortgage kredi sorunu olmamasına rağmen lokomotiflerin durması yüzünden krize girmişlerdi.
DIŞA BAĞIMLILIK
Şu gerçeğin altını çizmeyi de unutmayalım. Türkiye ekonomisi gibi "dışa bağımlı sanayileşme" politikaları uygulayan Doğu Avrupa ve bazı Latin Amerika ülkeleri gibi ülkeler daha fazla etkilendiler küresel krizden. Her ne kadar batan bankalarının olmamasıyla övünseler de...
Ekonomilerin nerede olduğuna bir göz atalım...
The Economist dergisinin dünya milli gelirinin yüzde 90'ını oluşturan 52 ülke gayrisafi milli hasılasının satın alma gücü paritesi bazında genel seyrine yönelik yaptığı çalışmaya göre, 2007 yılının ikinci çeyreğinden itibaren yatay seyir izleyen ve 2008 yılı itibariyle düşüşe geçen küresel milli hasılaların 2009'un birinci çeyreği sonundan bu yana yükselişte olduğunu gösteriyor. Bu yılın büyüme beklentileri ise, ABD'de yüzde 3.1, Euro Bölgesi'nde yüzde 1.2, İngiltere'de yüzde 1.2 ve Çin'de yüzde 9.6 seviyesinde. Çok az sayıda ülke 2010 yılında negatif büyümede kalacak.
BÜTÇE AÇIKLARI
Büyümenin zayıf olması ülkelerin üretim potansiyellerine ulaşamamasında ve sonuçta işsizlik sorununun çözümlenememesinde etkin rol oynuyor. 2011 büyüme öngörüleri de işsizlik sorununun küresel düzeyde derinleşeceğini teyit ediyor.
Kriz sonrası ulaştığımız bu noktanın bedelini ise "bütçe açıkları" gösteriyor. ABD'nin bütçe açıklarının milli gelire oranı yüzde 10.5'e, İngiltere'nin yüzde 13.5'e ve Euro Bölgesi'nin ise yüzde 7.2'ye kadar tırmandı.
Geldiğimiz noktayı özetledik. Bundan sonra izleyeceğimiz yolu, şu sorunun yanıtı belirleyecek...
Mevcut sorunlar bugüne kadar olduğu gibi palyatif önlemlerle çözülmeye devam mı edecek?
Oysa, ekonomileri krize sürükleyen mali piyasalar ıslah edilecekti. Kapitalizmin vahşi boyutu törpülenecekti. Düşük faiz politikaları ile yaratılan yapay refah iklimlerine baş vurulmayacaktı. Gelin görün ki, ne mali piyasalarla ilgili önlemlere, ne de gelirsiz borç ile teşvik edilen gereksiz tüketimlerin önüne geçilmesine tanık oluyoruz.
Türkiye ekonomisinin soruya vereceği yanıtla yazımızı bitirelim. Dikkat ederseniz, ekonominin kısmen büyümesine paralel olarak cari açık da yeniden yükselmeye başladı. Daha açık bir şekilde ifade edelim...
Yine yabancı sermaye yatırımlarına bağlı dış açık ile büyüme modeline bıraktığımız yerden geri döndük.
