Küresel piyasalarda gevşeme altını parlatırken, TCMB'nin sıkı duruşu TL'yi güçlü tutuyor ve mudilere daha yüksek kazanç ihtimali yaratıyor.
ABD Merkez Bankası (Fed), 17 Eylül'de piyasaların da beklediğimiz faiz indirimi kararını aldı. Bu adım, küresel likiditeyi artırma yönünde tercih edilmiş bir politika olarak okunabilir. Çünkü ABD ekonomisinde büyüme yavaşlama sinyalleri vermeye devam ediyor, faizlerin düşürülmesi ile yatırımların desteklenerek ekonominin canlandırılması amaçlanıyor. Bu kararın etkileri dünya geneline farklı yansıyor.
Gelişmiş ülkelerde finansman ucuzlayarak büyümeyi desteklenirken, gelişmekte olan ülkelere sermaye girişlerini hızlandırıyor, Asya'da ihracatçıyı güçlendiriyor, Avrupa'da euronun değerlenmesi ihracatçının rekabet gücünü zorlaştırıyor, enerji ve hammadde gibi öne çıkan pazarlarda yatırımları canlandırıyor.
ENFLASYONLA MÜCADELE
Ülkemizde ise Merkez Bankası küresel tabloya rağmen farklı bir rota izledi. Politika faizini değiştirmeden likidite penceresindeki oranları yükselterek, gecelik borç verme faizi %46'dan %49'a, borç alma faizi ise %41'den %44,5'e çıkarıldı. Teknik bir hamle gibi görünse de bu kararın mesajı net: "Erken gevşeme yok, enflasyonla mücadele öncelikli". Merkez Bankası bu adımla enflasyon beklentilerini çıpalıyor, TL'yi cazip kılarak kur üzerindeki baskıyı azaltıyor ve yabancı sermayeye "Türkiye hâlâ yüksek faizle güvenli liman" mesajı veriyor. Ancak bankaların fonlama maliyetini artırdığı için kredi faizleri yüksek kalıyor; reel sektörün finansmana erişimi ise kolaylaşmıyor. Bu noktada reel sektörü rahatlatacak, likiditeye erişimi kolaylaştıracak formüllere büyük ihtiyaç var. Özellikle iş dünyasının çatı kuruluşu TOBB'un bu konuda sunduğu önerilere kulak vermek, finansman kanallarını çeşitlendirmek ve krediye erişimde daha etkin mekanizmalar oluşturmak önem taşıyor.
ALTIN CAZİP HALE GELİYOR
Diğer yandan politika faizlerinin etkisinin bir de bankada mevduatı olan mudiler tarafı var. Bankalar maliyetleri yükseldiğinde mevduata daha yüksek faiz teklif edebiliyor. Örneğin 3 milyon TL'si olan bir mudi, yıllık %44 faizle 1 milyon 320 bin TL kazanırken, oran %47'ye çıkarsa 1 milyon 410 bin TL elde edebiliyor. Yani Merkez Bankası'nın sıkı duruşu, mevduat sahibinin cebine doğrudan yansıyabiliyor. Görüldüğü üzere mevduat faizlerinin doğrudan politika faizine bağlı olmadan, bankaların fonlama maliyetiyle şekillendiğidir.
TCMB politika faizini sabit tutsa bile gecelik borç alma-verme oranlarını yükselttiğinde bankaların maliyeti artıyor, bu da mevduat faizlerine yansıyor.
Böylece mudiler, politika faizi değişmese bile daha yüksek getiri imkânına kavuşabiliyor. Güvenli liman olan altın piyasası da bu gelişmelerden etkileniyor.
Fed'in faiz indirimi altını küresel ölçekte cazip hale getiriyor. Bu durum ons fiyatını yukarı iterken, TCMB'nin içerideki sıkı duruşu TL'nin cazibesini koruyor. Yani küresel gevşeme altını desteklerken, Türkiye'de güçlü TL politikası iç piyasada denge yaratıyor.
Fakat altının yükselişi bekleniyor.
DOĞRUDAN İLGİLENDİRİYOR
Merkez Bankası'nın kararı iş dünyasını da doğrudan ilgilendiriyor. Yüksek faiz ortamı şirketlerin yatırım iştahını törpülüyor, krediye erişimi zorlaştırıyor ve özellikle KOBİ'lerin nakit akışını baskılıyor.
Bu süreçte firmaların borçlanma maliyetini azaltacak stratejiler geliştirmesi, özkaynak yapısını güçlendirmesi ve alternatif finansman kaynaklarına yönelmesi önem taşıyor. Yeni alanlar, niş pazarlar, çeşitlilik giderek önemli hale geliyor. Sermaye piyasası araçlarını değerlendirmek, ortaklık modellerine açık olmak ve mali disipline sıkı sıkıya bağlı kalmak da bu dönemde atılması gereken adımlar arasında sayılıyor.
Ulusal ve Uluslararası düzeyde ekonominin dengede seyretmesi artık zor, bu nedenle herkes kendine yetecek, kendi gemisini yürütecek önemler ve çözümler almak zorunda. İş dünyası ve reel sektör her zaman yenilikçi ve akıllı çözümler üreteme kapasitesine sahip. Bugün yüksek faiz, daralan kredi ve zorlu dengeler konuşulsa da, yarını belirleyecek olan akıllı çözümler üreten ve riskleri fırsata çevirenler olacaktır.
