Ekonomik istikrarın ve mali disiplinin korunması amacıyla hazırlanan, 35 maddeden oluşan "Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi", son günlerde kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Uzmanlar, teklifin bütçe gelirlerini artırma potansiyeline dikkat çekerken, diğer yandan bu düzenlemelerin arz-talep dengesi, istihdam, kayıt dışı ekonomi ve güven üzerindeki etkileri tartışılıyor. Çünkü ekonomi salt rakamlar değildir; toplumun beklentileri, üretim gücü ve güven algısıyla şekillenmektedir. Teklife bakıldığında genel hatlarıyla; araç satışlarında binde 2 oranında noter harcı getirilmesi, doktorlar, emlakçılar ve kuyumcular gibi bazı meslek gruplarına yıllık sabit harç uygulanması, mesken kira gelirlerinde istisnanın kaldırılması ve yalnızca emeklilerin bu muafiyetten yararlanabilmesi, ayrıca işveren prim teşviklerinin daraltılarak bazı sektörlerde Hazine katkısının 4 puandan 2 puana düşürülmesi gibi düzenlemeleri içermektedir. Bu çerçeve, devletin gelir tabanını genişletmeyi ve sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini amaçlamaktadır. Ancak yüksek enflasyonun hâkim olduğu mevcut ekonomik ortamda bu adımların piyasa dengeleri üzerinde dikkatle analiz edilmesi gerekmektedir.
DENGEYİ BOZABİLİR
Yanlış bir uygulama ile belki kısa vadede bütçe gelirleri artabilir ancak uzun vadede arz-talep dengesini bozma riski taşır. Artan vergi yükü, hane halkının harcanabilir geliriniazaltarak tüketim eğilimini zayıflatır. Tüketimdeki yavaşlama üretimi frenleyerek işletmelerin kapasite kullanımını düşürür, büyüme hızını sınırlar. Böyle bir tabloda mali disiplin sağlanırken ekonomi daha da zayıflayabilir. Öte yandan işveren prim teşviklerinin azaltılması, üretim maliyetlerini yükselterek istihdam potansiyelini düşürebilir. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler açısından yeni yükümlülükler, tüm işleyişi zorlaştırabilir. Ayrıca sabit harçlar, kayıt dışı ekonominin büyümesine zemin hazırlayabilir. Küçük esnaf üzerindeki orantısız mali baskı, kayıtlı sistemde kalma isteğini azaltır. Bu durum hem devletin gelir hedeflerini zedeler hem de vergi adaleti algısını bozabilir. Ekonomik kararların başarısı; toplumun devlet politikalarına duyduğu güvenle ölçülür. Enflasyonist bir dönemde yeni vergilerin gündeme gelmesi, "yük yine aynı kesimlere biniyor" algısını güçlendirebilir. Bu da kamuya duyulan güveni zedeler, belirsizlik algısını artırır ve harcama davranışlarını olumsuz etkiler. Çünkü güven kaybı sadece psikolojik değil, büyüme dinamiklerini doğrudan etkileyen yapısal bir konudur.
SOMUT ADIMLAR ŞART
Bu süreçte, mali düzenlemelerin sosyal etkilerini azaltmak ve piyasada güveni yeniden tesis etmek için somut ve uygulanabilir adımlar atılmalıdır. Aşağıdaki öneriler, hem kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini hem de reel sektörün dinamizmini korumak açısından yol gösterici olabilir: 1. Yeni harç ve vergiler gelir düzeyine göre kademelendirilerek uygulanmalı ve KOBİ'lere uyum süresi tanınmalıdır. 2. İşveren teşvikleri üretim, istihdam ve dijital dönüşüm performansına göre yeniden tasarlanmalı ve verimlilik odaklı hale getirilmelidir. 3. Vergi adaleti ve şeffaflık güçlendirilmeli benzer gelir düzeyindeki mükelleflerin aynı oranda vergi ödemesi sağlanmalı ve vergi gelirlerinin kullanım alanları kamuoyuna açıklanmalıdır. 4. Kayıt dışı ekonomiyle mücadelede cezalandırıcı yaklaşımlar yerine, dijitalleşmeyi ve gönüllü uyumu teşvik eden sistemler kurulmalıdır. 5. Mali politikalar güven verici bir dille anlatılmalı, toplumun ekonomik öngörü duygusu korunmalıdır. Vergi politikaları sadece bütçe açıklarını kapatmak değil ekonomide adalet, güven ve sürdürülebilir büyümenin temel aracıdır. Bu nedenle, yeni vergi yasa teklifine ilişkin kamuoyunun fikirleri ve iş dünyasının önerileri büyük önem taşımaktadır. Bu süreçte, başta Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, ÇSGB Sanayi Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu, TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, TESK, TÜRKONFED ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının ortak akıl çerçevesinde hareket etmesi kritik bir gerekliliktir. Çünkü sürdürülebilir ekonomi politikaları için reel sektörün deneyimi, akademinin bilgisi ve toplumun katkısı gereklidir. Türkiye ekonomisinin kalıcı gücü, katılımcı, şeffaf ve güven temelli bir mali yapılanmadan geçmektedir. Önemli olan, halkın sesini, iş dünyasının tecrübesini ve devletin vizyonunu aynı masa etrafında buluşturabilmektir.
