Bu kuantum'cular çok güzel anlatıyorlar:
Evrenden isteyeceksin, arkadaş.
İsteyeceksin, isteğinden ve gerçekleşeceğinden en ufak bir şüphen olmayacak ve isteklerini gerçekleştirmek için küçük şeyler isteyerek başlayacaksın.
Çünkü aynen bir kası geliştirir gibi, 'isteme kası' da alıştırma yaparak güçleniyormuş.
Yani inancını kuvvetlendirebilmek için önce daha kolay olabilecek şeyleri isteyerek başlıyormuşsun.
Her ne kadar bu çekim yasası zımbırtısına her zaman şüpheyle yaklaşmış olsam da, zaman zaman insanın mucizeler yaratabilme yönüne şahit olmuşluğum vardır...
Buna rağmen, artık isteme ve arzunun da daha geri bir seviye olduğuna inanıyorum. O çok gelişkin yeteneğe sahip kuantumcular da bu seviyede tıkanıp kalmış mı acaba?
Arzu kötü bir şey değildir aslen. Canlılığın ifadesidir. Bununla beraber, arzu duyuyor olman, aslında halinden memnun olmadığın anlamına da gelir.
Örneğin, eğer daha fazla maaş kazanmak istiyorsam, mevcut maaşımın yetmediğini anlarız. Daha iyi bir otomobile ihtiyaç duyuyorsam, elimdeki iş görmüyordur.
Tatile deniz kenarı bir yere gitmek istiyorsam, bulunduğum yer beni rahatlatmıyordur.
Belli bir olgunluğa, gelişmişliğe sahip olan insan için, fonksiyonel olan her şey yeterlidir. Seni bir yerden bir yere götüren aracın, sana yeter de artar bile.
Daha fazla maaş kazansan bile sana yetmeyeceğini bilirsin çünkü hayat standardın da o oranda artacak, yine bütçende bir açık olacak.
Artık daha yüksek bir yaşam standardının arzu nesnelerini tüketmeye başlayacaksın.
'Daha' sözcüğü senin için pek bir anlam ifade etmeyecek.
Daha demek, içinde bulunduğun koşullarla memnun olmadığını, kendini eksik, yarım hissettiğini anlatacak.
Tamamen kendiyle ve yaşamıyla barışmış biri, daha zeki, daha bilgili, daha özgüvenli, daha güzel, daha zengin, daha ünlü, daha mutlu, daha konforlu olmanın önemli olmadığını, asıl önemli ve değerli olanın, her nerdeyse kendini tam da orada eksiksiz ve bütün hissetmek olduğunu kavrayacak.
Şehirdeki bir süs havuzunun serinliğinde de kendini pahalı bir beach club'da olduğu kadar ferahlamış hissedecek.
Daha güzel olmak için estetik uygulamalara bir servet harcamayacak çünkü özdeğeri öyle gelişkin olacak ki, kendisine eş olarak seçtiği insan, zaten halihazırda onu olduğu şekliyle mükemmel bulacak.
Şu an bulunduğu yerin tam ve mükemmel olduğunu, gidilecek daha iyi bir köy olmadığını bilecek, bilmek ne kelime? Kalbinde hissedecek, taa derinde...
Kim daha zengindir, bilmek ister misin?
Senin için kendi arabası olan, bir diğeri için evi, beriki için özel yatı, atı olan. Her şeyi olan için bunlardan faydalanabilecek özgürlüğe sahip olan.
Özgür ve zengin kişi için zengin kişi, sahip olduklarının tadını çıkarabilecek sağlık koşullarına sahip olandır.
Düşün. 50 metrelik ultra lüks bir yat sahibisin. Herkes ağzının içine bakıyor.
Bu yatla en güzel kumsallara gidebiliyor, partiler verebiliyorsun ama sen çok nadir bir cilt rahatsızlığından dolayı asla güneşe çıkamazsın.
Rahmetli büyükannem, 'Allah afiyet versin' derdi. İşte ilk zenginlik.
Geri kalan her şey daha sonra gelir protokol sırasında.
Sonra sahip olduğun şeylerin keyfini çıkarabilecek bir kafa yapısı ya da huzur duygusu...
Dünyanın en güzel sofrasında bulmazsın ağaç gölgesinde yenen karpuz peynir ekmek keyfini...
Bu keyfi kaç para sağlar sana?
İş güç düşünmeden, fitne fesadı aklına getirmeden, hiçbir şeyden bıkmadan, her şeyden sırasıyla ve azar azar yenilebilen bir hayatın sağladığı doyum neyde var?
Yanında sabahtan akşama kadar köle gibi ve üstelik asgari ücret karşılığı çalışan bir insanın sürekli gülümseyen yüzüne hangi estetik operasyonla, kaç paraya sahip olabilirsin?
Şükür edebilme ve canlılık için, gerekenden daha fazla arzu etmeme duygusu, bir insana bahşedilmiş en büyük zenginliktir ve bedeli sadece Allah katında ödenmiştir.
Dünyanın tüm serveti, şükreden, halinden memnun bir insanın huzurunu satın almaya yetmez.
Şimdi kontrol edin banka hesaplarınızı, gerçekten de zengin misiniz?