• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Giriş Tarihi: 28 Eylül 2013
Son yıllarda en merak ettiğim ve görmeyi arzu ettiğim yerlerden biri Dubai olmuştu. Ve nihayet geçen hafta dört günlük bir fırsat çıktı, Aysun'la birlikte Dubai'ye uçtuk...
Benim ilk gençlik yıllarımda bir balıkçı kasabası olan Portofino, İtalya'nın efsane turizm merkezlerinden birine dönüşümünü Vittorio Paltrinieri'nin o dalga sesleriyle başlayan şarkısına borçludur.
Peki o yıllarda bir başka balıkçı kenti olan Dubai, bugün bölgenin ticaret başkenti ve dünyanın en popüler gümrüksüz alış veriş merkezi cenneti olmayı nasıl başarmıştır?
Bu sorunun yanıtını almak için Dubai'yi dört gün boyunca gezmek ve gözlemlemek yetti...
***
Dubai, Arap Yarmadası'ndaki yedi Birleşik Arap Emirlikleri'nden biri. Kuruluşu 1833 yılına uzanıyor. O zamanki nüfusu bin iki yüz ve Dubai İngiltere'nin yönetimi altında. 1971'de bağımsızlığına kavuşuyor...
90'larda Asya'nın ticaret başkenti Hong Kong'un Çin'e devredilmesinden sonra patlama yapıyor. 2005'te nüfusu bin misli artış gösteriyor. Petrol çıkarılmaya başlanmasıyla gittikçe zenginleşiyor.
Ama bu denli popüler oluşunu Şeyh Muhammed Raşid el Makdum'un yaptırdığı ve 2008'de açılan Palmiye Adaları'na borçlu. Hani kıyıdan 5- 7 km. uzaklıkta inşa edilen ve palmiyeyi andıran şu meşhur yapay ada... Denizden yer kazanma uzmanı Hollandalılar'a yaptırılan, 3 metre yüksekliğinde 11 buçuk kilometrelik dalgakıranla korunan, 12 bin palmiye ağacı ekilen, 22 devasa otel ve 4500 evden oluşan, mühendislik harikası Palmiye Adası. Nasıl yapıldığını internette bulabileceğiniz bir belgeselden izleyebilirsiniz...
***
İşte biz o yapay adadaki otellerden birinde Fairmont Palm'da kaldık. Gölgede 38 derecede, otellerin, büyük alışveriş merkezlerinin, taksilerin dışında vakit geçirmemeye çalıştıysak da dayanamayıp denemiş olmak için hamam suyundan sıcak denizine de girdik ve yüzdük...
Özetle Dubai gözlemlerim:
Hayatımda hiç bir ülkede bu kadar güleryüzlü, içten hizmet eden otel çalışanlarından, taksi şöförüne, restoranlardaki garsonlardan, mağazalardaki personele kadar bir insan topluluğuna rastlamadım. Uzak doğulusu'ndan, Avrupalısı'na, Afrikalısı'ndan, güney Amerikalısı'na bu kadar emekçi, böylesine senkronize, bu kadar disiplinli ve bu kadar sevgiyle nasıl çalışıyor? Bu işin sırrı nerede?
Gezip görülecek yerler için bir kaç gün yeterli olabilir. Kaliteli restoranlarında rezervasyonsuz yer bulmak çok zor. Mutfak çeşitleri hiç de az değil. Ama birinci tercihiniz deniz mahsulleri olmalı. Para birimleri Dirhem ve onların 10 dirhemi bizim 5 liramız. Elektronik eşyalar ucuz. Kıyafetler bizimkilerle eşdeğer. Yemek bizden pahalı...
Yelken biçiminde görüntüsü olan Burj Al Arab oteline gitmeye önce niyetlendik sonra vazgeçtik. Otel müşterisi olmayanlar öyle elini kolunu sallayıp otele giremiyorlar. Cafe'sinde çay içmek için bile paket program rezervasyonu yaptırmanız gerek. En düşük maliyetli paket için de bir fincan çaya 200 TL ödemeniz. Sanki Broadway'de müzikale gidiyorsunuz. Ayakbastı parası...
Biz akvaryum gezmeyi, değişik cafe ve restoranları keşfetmeyi tercih ettik. En büyük AVM'leri Burj Khalifa'nın yanındaki Dubai Mall. Herhalde İstinye Park'ın üç beş misli büyüklüğünde. Mudo'dan Koton'a yerli markalarımızın gösterişli mağazalarını gördükçe göğsümüz kabardı.
Dubai'ye giderken yanıma aldığım Zülfü Livaneli'nin son kitabı "Kardeşimin Hikayesi"ni orada neredeyse bir solukta okudum.
Sıcağı sevmeyenler Dubai'ye hiç gitmesinler ama okumayı sevenler Livaneli'nin bu kitabını hemen okusunlar...
Uçaktan inip yetiştirdiğim bu yazıda unutulanlar haftaya...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.