Yabancı sermaye girişlerinin artmasına bağlı olarak son günlerde yaşanan TL'nin değer kazanma süreci yeni bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. Dalgalı kur politikası olarak tanımlanan Merkez Bankası'nın uyguladığı rejim, günümüz ekonomik koşullarına uygun mu? Eğer uygun değilse dalgalı kur politikası yerine hangi rejim uygulanmalı? sorularının yanıtları aranıyor.
Başta ihracatçılar olmak üzere, sanayicilerin çoğunluğu dalgalı kur rejiminin yabancı sermaye ataklarına karşı yeterli olmadığını, biraz daha "yönetilen rejimin" ikame edilmesi gerektiğini savunuyorlar. Aynı zamanda, TL'nin aşırı değer kazanmasına karşı alınabilecek önlemler içinde "Tobin Vergisi'nin" de önemli bir alternatif olacağı dile getiriliyor.
Yukarıdaki soruların yanıtlarından önce gerçekten TL'nin aşırı değerli olduğu tanısının doğruluğunu belirlememiz gerekiyor. Evet, TL diğer para birimleri karşısında olması gereken değerin üzerinde bir seviyede bulunuyor. Bunu "tartılı reel kur" hesaplamasından açıkça ortaya koyabiliyoruz. Ticareti yapılan (tradeable goods) ürün sepetinin Türkiye'deki fiyatlarının ve ABD'deki fiyatlarının birbirine oranlanması ile kabaca hesaplanan reel kur şuan ki 1.50 civarındaki dolar TL spot kurunun oldukça üzerinde çıkıyor.
Doğal olarak, bir ülkenin parasının dış ticarette kullandığı para birimi karşısında değer kazanması ihraç ettiği malların fiyatlarının yükselmesi anlamına geliyor. Yani, ihracatçılar artan fiyatlar sonucunda "rekabet seviyelerini" kaybediyor. Bu yüzden haklı olarak, dış ticaret pastasından pay alabilmek için kur dezavantajlarına çözüm getirilmesini istiyorlar.
KÖTÜNÜN İYİSİ
Kriz öncesi ve kriz sonrası dönemde dolar euro para birimleri arasındaki hegemonya yarışına tanık oluyoruz. Krize bir adım önde giren euro, Euro Bölgesi ekonomilerinin yaşadığı sorunlar yüzünden geriye düşmüştü. Hatırlayacağınız gibi bunu "kötünün iyisi" yarışına benzetmiştik. Krizden çıkış sürecinde ABD ekonomisinin gösterdiği beklentilerin üzerindeki performans doların euro ve yen karşısında değer kazanmasına neden olmuştu. Ancak, son ayda gelen veriler ABD ekonomisinin büyüme momentumunu kaybettiğini, önümüzdeki dönemde büyümenin tehlikeye girdiğini gösteriyor. Buna karşın, Avrupa ülkeleri, özellikle Yunanistan ve İspanya, kemer sıkma politikalarını başarıyla uygulayarak pozitif büyüme sinyalleri veriyor. Resmin değişmesi de doğal olarak dolar euro kurunun yeniden euro lehine dönmesine katkı yapıyor. 1.20'lere kadar gerileyen kur bu hafta başında 1.33'lere kadar tırmandı.
DOLARDA KAN KAYBI
Son aylarda TL'nin değer kazanmasında yabancı sermaye girişlerinin yanı sıra ikinci temel faktör yukarıda özetlediğimiz dolardaki kan kaybı oluyor.
Merkez Bankası bu gelişmeler karşısında kur rejimine ince ayar yapıp TL'nin değer kazanma sürecinin önüne geçecek mi?
Yanıt Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Babacan'dan geldi. Kur rejimini asla değiştirmeyiz, tartışmaya açmayız" dedi. Hükümet kur rejiminde oldukça kararlı. Kur rejimi asla tartışılamaz diyor.
Merkez Bankası dalgalı kur politikasıyla devam edecek... Aslında, literatürde, uygulanan rejim dalgalı kur değil "kirli yönetilen dalgalı kur politikası" olarak tanımlanıyor. Duruma göre, ama hangi durum belli değil, alım ve satım yapılarak kura dolaylı müdahale yapılan kur sistemi. Merkez Bankası 2001 krizinden bu yana uyguladığı rejimi sürdürecek. Her ne kadar bağımsız olsa da, para ve kur rejimini siyasi otorite ile beraber belirliyor.
Bu durumda ihracatçıların başının çaresine bakmaları gerekiyor. Zaten, kur müdahalesi ile ihracatçıların rekabet seviyelerine katkı yapılması "sadece palyatif bir çözüm olacaktı. Kalıcı çözüm belli sektörlerde üretim yapan firmaların enerji ve işgücü gibi yüksek maliyetlerin düşürülmesi ve dış ticarette yapısal reformların gerçekleştirilmesidir.
